9 Aralık 2015 Çarşamba

AŞK ZAMANLA AZALIR MI?

KİM Kİ DUK – ZAMAN

(SPOİLER İÇERİR!)

İnsanın zamandaki yeri, zamanın insan için değeri… Zaman geçerken bizler hep aynı yerde miyiz, yoksa geride mi ya da ilerde miyiz? Zaman değiştikçe biz eskiyor muyuz? Duygularımız eskiyor mu? Kendimizden, sevgilimizden sıkılıyor muyuz? Aşk sadece bir alışkanlığa mı dönüşüyor?

Kim Ki Duk Zaman’da bu gibi sorulara cevap verirmiş gibi görünüyor. İki yıldır düzenli ilişkileri olan bir çift var filmde. Bir kafede buluşuyorlar. Kadın, erkek arkadaşını kafedeki diğer kadınlardan, aslında herkesten kıskanıyor. Sevgilisinin, artık kendisinden sıkıldığını düşünüyor. Ve ondan, sürekli aynı yüzü görmek zorunda olduğu için özür diliyor.

Genç kadın, erkek arkadaşıyla buluşmaya gelirken, bir estetik kliniğinin önünde yabancı bir kadına çarpıyor. Bu çarpma esnasında kadının elindeki çerçeve yere düşüp kırılıyor. Kadın kahramanımız Sehi, çok özür dileyerek çerçeveyi tamir ettirmeye gidiyor, geri geldiğinde kadını bulamıyor ve çerçevedeki kadın fotoğrafıyla erkek arkadaşıyla buluşacağı kafeye gidiyor. Erkek arkadaşı fotoğrafı gördüğünde, fotoğraftaki kadının çok çirkin olduğundan bahsediyor.

Kafedeki kıskançlık krizinin neden olduğu kavgadan sonra, Sehi eve gidiyor. Erkek arkadaşı da peşinden giderek ondan özür diliyor. Sehi, özür dilemesi gerekenin kendisi olduğu söyleyerek aynı yüzü görmek zorunda olduğu için ondan bir kez daha özür diliyor. Erkek arkadaşı bu tavrının çok saçma olduğundan söz ediyor. Sehi ise buna karşılık çarşafı suratına geçirip bir kez daha aynı yüzü görmek zorunda olduğu için ondan özür diliyor.

Sonrasında Sehi’nin erkek arkadaşı Civu’ya oral seks yaptığı fakat erkek arkadaşının erekte olamadığı sahneyi görüyoruz. Bunun üzerine Sehi, ondan kafedeki kadını düşünmesini istiyor. Kafedeki kadını düşündüğünde erkek arkadaşı erekte oluyor. Ve bu durum kadının, erkek arkadaşının ondan sıkıldığı düşüncesini besliyor.

Ertesi gün Civu,  Sehi’yi aradığında telefon numarasının kullanım dışı olduğunu öğreniyor, onu merak ederek evine gittiğinde ise Sehi’nin hiçbir şey söylemeden taşındığını fark ediyor. İş yerine gittiğinde de ona ulaşamıyor.

Sehi, filmin başında gördüğümüz estetik kliğine giderek, doktordan yüzünü değiştirmesini istiyor. Daha güzel olmak değil istediği şey, sadece farklı biri olmak istiyor. Doktor Sehi’yi vazgeçirmek için ona estetik operasyonun bir videosunu izletiyor. Fakat Sehi gördüğü şeylerden midesi bulanmasına rağmen ameliyat için ısrarcı oluyor.

Bu durum aşkın yarattığı bağlılığın sonunda ortaya çıkan şiddetin birebir yansımasıdır. Bir insanın yüzünü tamamen değiştirecek kadar ciddi bir psikolojik ve fiziksel şiddeti kendine uygulatması, yaşadığı aşırı bağlanma ve kaybetme korkusunun bir sonucudur.

Sehi’nin tamamen iyileşmesi altı ayını alacaktır. Bu altı ay içinde Civu ne zaman bir kadınla yakınlaşsa ona kendini hatırlatacak bir şeyler yapar. Civu bu süreçte ona olan aşkının büyüklüğü fark etmiştir. Sürekli onu bekler hatta belirli aralıklarla onu arar. Umutsuzluğa düştüğü bir anda büyük bir ağacı tekmeler. Aynı ağacı daha sonra filmin ilerleyen sahnelerinde Sehi de tekmeleyecektir. Bu ağaç zamanı ve zamanın aşkı bitireceği korkusunu temsil eder. Sevgiliye ulaşılamayan her anın ona olan aşkı azaltacağı korkusu. Zaman aşkın düşmanı gibidir.

Civu, vakit geçirmek için adaya gider. Adaya giden vapurda Sehi’nin ameliyattan sonraki haliyle karşılaşacaktır. Ama yüzünde maske olduğu için onun ne Sehi olarak ne de yeni haliyle göremez. Adadaki heykel parkında onun bir fotoğrafını çeker ve daha sonra onu gözden kaybeder.



Heykel parkı filmdeki önemli mekânlardandır. Özellikle sonsuzluğa uzanan iki el heykeli içerisinde Civu’nun hem ameliyattan önce hem de ameliyattan sonra Sehi ile fotoğrafı vardır. Heykel aşkı temsil eder, heykelin içindeki merdivenlerse zamanın sonsuzluğunu. Aşk zamanın içinde bir yerdedir. Zaman onun içinden geçer, aşk zamanın içinden değil. Bu nedenle aşkın zamanla değişmesi mümkün değildir. Değişen biz insanlardır. Elimizde olanlarla yetinemeyen ve daima tüketmeye programlı olan bizler, sıkıldığımız her şey için zamanın suçlarız.



Civu, Sehi’nin yeni hali Sihi ile yine aynı kafede karşılaşacaktır. Kafedeki garson kız olarak ona yaklaşan Sihi aralarında yeni bir ilişki doğmasını sağlar. Heykel parkında beraber vakit geçirip aynı heykelde fotoğraf çekinirler. Sihi, onu denemek için, eski sevgilisinden olduğunu düşünmesini istediği bir not yollar. Bu not Sihi ile Civu’nun ilişkilerinin seyrini tamamen değiştirir. Civu eski sevgilisini, Sehi’yi unutamamıştır. Sihi bu sefer kendini geçmişinden kıskanır. Civu’yu kaybeder ve sinir krizine girer.

Civu Sehi’den yine aynı kafede buluşmak üzere bir not alır. Civu, belirlenen tarihte kafeye gittiğinde ise Sehi yüzünde ameliyattan önceki halinin maskesi takılı bir şekilde gelir. Civu onun aşkının şiddetinden korkar. Bağlılığı Sehi’nin ameliyat olmasına neden olmuştur. Bu bağlılık aşktan öte bir durumdur, bir deliliktir. Onun yeni yüzünü görmek istemez. Kafeden ayrılır.

Civu, Sehi’yi ameliyat eden doktoru bularak onu içki içmeye davet eder. Ona ilk önce bu ameliyatı yaptığı için kızar, daha sonra çaresizce yardım ister. Şiddet Civu’yu da mahveder. Sevdiği kadının yüzü artık yoktur. Aşk, sevgilisini kaybetmesine neden olmuştur. Aklına gelen çözüm yolu ise yine acımazca olur. Doktordan kendi yüzünü de değiştirmesini ister. Altı ay ortadan yok olur.

Bu arada durumu doktordan öğrenen Sihi, her tanıştığı adamda, yer yeni yüzde onu arar. Onu affetmeye, yeni haliyle sevmeye hazırdır. Aynı zamanda yaptığı hatanın bedeli çok ağır ödemektedir. Psikolojisi alt üst olur. Sürekli kafeye giderek Civu’yu bekler, tanımadığı erkeklerin evine gider. Heykel parkına gider, Civu’yu arar. Orada yerde yatan bir çıplak bir erkek heykeline sarılarak yanına uzatır. Bu sahne Sehi’nin aşktan beklentisinin somut bir anlatımı gibidir. Heykel eliyle penisini tutmakta, yüzü ise örtülü bir biçimde uzanmaktadır. Sehi de aşık olduğu adamdan hareketsiz bir heykelmişçesine yalnızca kendisine ait olmasını beklemiştir. Civu’nun benliğini, onun sevgisini ve iradesini yok saymıştır.



Bir gün kafede o olduğunu tahmin ettiği bir adama rastlar ama adam kaçar, Sihi onu takip eder, arkasından koşar. Bu kovalama sırasında Sihi herkesin içinde onun adını bağırır, artık ortaya çıkması için ona yalvarır. Çünkü zaman aşkın düşmanıdır. Bu kaçış sırasında Civu’ya araba çarpar. Koşarak yanına giden Sihi, onun yüzünün tanınmayacak bir duruma geldiğini fark eder.

Bağlılığın doğurduğu şiddet ikisini de bitirmiştir. Civu ölmüş, Sehi ise artık yoktur. Ne Sihi olabilmiş ne Sehi olarak kalabilmiştir. Elleri ve yüzü Civu’nun kanına bulanmış bir şekilde, estetik cerraha gider. Başka bir olmak ister, hiç tanımadığı birine dönüşmek…

İkinci kez yüzünü değiştiren kadın, ameliyattan sonra elinde Sihi’nin fotoğrafıyla polikliniğinin kapısındayken Sehi ona çarpar. Elindeki çerçeve yere düşerek kırılır.

Zaman başa dönmüştür. Zamanı doğru kullanmak bizim elimizdedir. Zaman bir döngüdür ve olayların içinden geçer. Zamanın doğrusal olduğunu düşünmek bizi eskidiğimiz yanılgısına sürükler. Zamanın geçip gittiği ve bizim geride kaldığımız hissi tüketim toplumunun en büyük yanılgısıdır. Hep daha fazlasını ister. Oysa her birimiz zaman döngüsünün içindeyizdir. Zamanla birer bütünüzdür.

Zaman geçip gitmez, biz onun içindeyizdir. Aşk zamanla azalmaz, azalan bizim tatminimizdir. Zamanın ilerlediğini düşündüğümüz için ilişkimizin de ilerlemesi gerektiğini düşünürüz. Yüzümüzün eskidiğini, sıkıcı olmaya başladığımızı düşünürüz. Bu durum sadece modern insanın zamanı algılayışındaki yanılgısıdır.




7 Aralık 2015 Pazartesi

BEDEN BÜTÜNLÜĞÜNE İLİŞKİN KİMLİK BOZUKLUĞU

Nip Tuck 3. Sezon 7. Bölüm

Dizi iki estetik cerrahın süre gelen iş yaşamını konu edinmektedir. Bölümde ise “Beden Bütünlüğüne İlişkin Kimlik Bozukluğu” hastası bir kişi yardım için iki cerrahın ofisine gelmiştir.

Dizinin bu bölümü bir erkek hastanın iki cerrahın karşısına gelerek kendi görünümünden rahatsız olduğunu ifade etmesiyle başlar. Görünürde bir bacağı yokmuş gibi duran adamın kıyafetini çıkardığında bacağının aslında yerinde olduğu görülür. Hasta kendi bacağından o kadar rahatsızdır ki yokmuş gibi kıvırarak dolaşmaktadır. Doktorlardan bacağını kesmelerini ister, karşılığında istedikleri ücreti ödemeye razıdır. Adam ünlü bir mimardır  ve temel felsefesi “eksikliğin güzelliği” dir. Dizide bu anlamda bacağının eksik olmasını istemesine bir göndermeden bulunulmuştur. 

Doktorlardan biri maddi kaygı nedeniyle bacağı kesmeyi kabul ederek adama ümit verir. Fakat diğer doktor bunun etik olmadığını düşünerek reddeder. Adam doktora çok yalvarıp kabul ettiremeyince bacağına silahla ateş eder. Bacak yine de kurtarılabilir durumdadır. Ama eğer operasyon yapılmazsa bacağına tekrar zarar vereceğini söyler. Bu durum doktoru ikileme düşürür ve operasyonu yapar. Böylece rahatsızlığı olan kişi tamamen rahatlamış olur.

HASTALIĞIN DSM* TANIMI: 

Dış görünümünde başkalarınca gözlenebilir olmayan ya da başkalarınca önemsenmeyecek, bir ya da birden çok kusur ya da özür algılama düşünceleri ile uğraşıp durma. Kişi bu bozukluğun gidişi sırasında bir zaman, dış görünüşüyle ilgili kaygılarından ötürü yinelemeli davranışlarda (örn: aynaya bakıp durma, aşırı boyanma, derisini yolma, güvence arayışı) ya da zihinsel eylemlerde (örn: dış görünüşünü başkalarıyla karşılaştırma) bulunur.

Doktorların mesleğe başlarken en temelde yararlı olmasalar bile zarar vermemeye yemin ettiklerini biliyoruz. Bu durumda doktorlar doğru mu yapmıştır? Hastanın acı çektiği bu dayanılmaz durumdan onu kurtararak zarar vermiş mi oldular? Bence zarar vermediler. Biliyoruz ki bir durum işlevselliği etkilemediği sürece zarar sayılmıyor. Ama adamın bacağının yerinde ve sağlıklı olması onun tüm hayatını etkilemektedir. Mutsuzdur ve üretken olamamaktadır. Bacağı kesildiğinde ise hayatına devam edebilmektedir. Bu durumda işlevsel olan bacağın yerinde olmamasıdır. 

Literatür araştırması yapıldığında, BBİKB hastalığından mustarip kişilerin kurtulmak için çok tehlikeli yollara başvurdukları görülmektedir (istenmeyen uzuvdan kurtulmak için tren raylarına yatmak gibi). Mademki bu insanlar oldukları durumda hayatlarına devam edemiyorlar, istemediklerin uzvun kesilmesi bir çözüm olabilir. Elbette daha farklı bir çözüm bulunana kadar. Tabi eğer hastalığın, hastalık olmaktan çıkıp normal kabul edileceği günleri varsaymazsak.


KAYNAK

APA (2014). DSM-5. (Ertuğrul Soydemir, Çev.) İstanbul: Botlar Psikiyatri Enstitüsü.


DSM* : The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders

3 Aralık 2015 Perşembe

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK


Obsesif kompulsif bozukluk gümünüzde sık karşılaşmaya başladığımız hastalıklardan. Obsesyon kişinin istemeden zihnine giren düşüncelerdir. Kişi bu düşüncelerden rahatsız da olsa sürekli zihnine gelmesine engel olamaz. Sıkıntıya, strese ve anksiyeteye sebep olan bu düşüncelerin, kişi mantıkdışı olduğunu bilse dahi elinden bir şey gelmez. Kompulsiyon ise bu huzursuzluğa neden olan düşüncelerden kurtulmak için yapılan yineleyici davranışlardır. Yani obsesif kompulsif bozukluk (OKB) için takıntılar ve tekrarlar hastalığı diyebiliriz.

Elbette herkesin çeşitli takıntıları, zihninden çıkarıp atamadığı düşünceleri ve kimilerine abartılı gelen kişilik özellikleri vardır. Peki bir takıntı ne zaman obsesif kompulsif sayılır? Buradaki en önemli nokta elbette her hastalıkta olduğu gibi bireyin günlük yaşam kalitesini düşürmesi ve çevresine rahatsızlık vermesidir. Örnek verecek olursak, bir kişi evini düzenli tertipli tutuyor ise elbette bir sorun teşkil etmez hatta bu iyi bir durumdur. Ama kişi temizlik ve düzen adı altında evine kimseyi davet edemiyorsa, sokakta bir şeye değmemek için eldivenle geziyorsa, her tuvalete girdikten sonra duş alıyorsa, girdiği duşlardan saatlerce çıkamıyor, bu nedenle kendine ve sevdiklerine vakit ayıramıyorsa burada ruhsal bir rahatsızlıktan söz edilebilir.

Peki obsesif kompulsif bozukluk belirtileri nelerdir? Hastalık çeşitlerine göre farklı belirtiler gösterir. Kısaca OKB’nin çeşitlerinden bir kaçını ele almamız gerekirse, en sık görüleni simetri, düzen obsesyonu ve kompulsiyonlarıdır. Bu tip hastalar düzensizliğe tahammül edemezler. Örneğin bir kitaplıkta kitapların gelişigüzel sıralandığını gördüklerinde, tüm günlerini alacak dahi olsa kitapları boy ve renk sırasına göre dizmeye kalkışırlar. Veya yabancı birinin evinde bile olsalar halının bir köşesi katlanmışsa düzeltene kadar kıvranır dururlar.

Yine sık görülen obsesif kompulsif bozukluklardan bir diğeri de biriktirme ve saklama kompulsiyonlarıdır. Bu kişiler “belki bir gün işe yarar” düşüncesiyle çok tuhaf şeyleri biriktirebilirler. Bu şeyler çikolata paketlerinden, market poşetlerine, tarihi geçmiş gazetelerden, tanımadıkları insanların fotoğraflarına kadar çeşitlilik gösterebilir.

Bir diğeri ise kuşku obsesyonu ve kontrol kompulsiyonudur. Bu kişiler sürekli kuşku halindedirler. “Ocağı kapatmış mıydım, kapıyı kilitledim mi, ütünün fişini çıkarmış mıydım, camları kapamış mıydım? ya evi su basarsa keşke vanayı kapasaydım” vs gibi düşünceleri zihinlerinden bir türlü çıkaramaz ve emin olmak için sürekli kontrol ederler. Elbette hepimiz kimi zaman “ocağı kapatmış mıydım?” diye düşünürüz ama bunun sonucunda defalarca eve geri dönerek işimizi aksatmayız.


Obsesif kompulsif bozukluk kimi zaman panik bozukluklarla, bipolar bozuklukla veya başka bir takım hastalıklarla karıştırabilir. Bunu ayırt etmek için uzmana başvurmak en akıllıca yoldur.